Yılmaz Sunucu Köşe Yazıları

yilmaz sunucu
20.06.2015

ÜLKEMİZDE, GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİYASİ VE EKONOMİK BİR GEZİNTİ

Adel nedir? Sana nedir? sorularını sorsam bunların birini kalem diğerinin de margarin olduğunu bilirsiniz. Bunlar ne kalemdir, ne de margarin. Bunlar markadır. Marka.

Türkiye'nin ticari ürünlerinden kaçının markasını sayabilirsiniz? Saydığınnız bu markalar kaç yaşında? Bu markaları üreten firmalar kaçıncı kuşakta? Marka olmak kolay...Bir hizmet veya ürünün markasının patentini alırsınız. Marka olmuş olursunuz. Bu kolay... O markanın yüzyıllara kalması kolay değil...

İngilterenin yazılı bir anayasası yok. Örtülü ödeneklerinde harcamanın da sınırıda yok. O örtülü ödeneğin sınırsız kullanımında son kuruşuna dek harcayan da yok.

Ülkemizde demokrasimiz çeşitli nedenlerle kesintiye uğradı. Bunlardan birincisi 27 Mayıs 1960. Yirmiyedi Mayıs'tan sonra CHP'den kopup yaklaşan seçimlerde kendisini CHP den de güçlü olarak düşleyen Hürriyet Partisi diye bir parti vardı. Günümüzde bunu ve onun genel başkanını anımsayan var mı? Bu seçimden önce de CHP den kopup kendisini güçlü sanan partileri yıllar sonra anımsayanlar olur mu?

Bu seçimlerde baraj %10 du. Ne oldu. HDP yüzde onluk barajı çoktan aştı. İyi ki aştı. Baraj %3 veya % 5 olsa daha iyi olmaz mıydı? Güçlü hükümet kurulmasını savunanlar. Bu ülkede Kenan Evren %92 oyla Cumhurbaşkanı oldu. Er olarak bu dünyadan ayrıldı. Gene de ölünün arkasından konuşmayalım. Günahları ve sevapları ile Kenan EVREN uzun uykusuında rahat uyusun.

On iki eylülden sonra mecliste büyük çoğunluğa sahip ANAP tek başına güçlü bir hükümet kurdu. Şimdi nerelerde? Bir dönem sonra ANAP'ın adını da çok kişi anımsamaz. Demokrasi güçlülük dengesi üzerine mi oturur? Dinozorlar çok güçlü idi. Şimdi dünyada salt iskeletleri kaldı. Ben konuyu yerelleştireceğim.

Doğup büyüdüğüm kentten Uşak'tan söz edeyim.

Kentimizin saygın ailelerini Yılancılar,Hamzalar,Darakcılar,Bacaklar diye sıralayıp gidebilirim. Bunlar bir dönem Uşak'ın önde gelen ailelerin isimleri idi. Bunların hanları, hamamları, fabrikaları vardı. Söz gelimi Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde on üç tane dokuma fabrikasının üç tanesi Uşak'ta idi. Bu fabrikalar Osmanlı ordusunun kumaş gereksimini karşılıyorlardı. Bu fabrikalar da bu ailelerindi.

Şimdi ne o fabrikalar ne de o ailerin tümü var.

Hatta o ailelerden bazılarının adını günümüzde bilenler bile yok.

Bu konunun gerekçesini sosyoloji ve ekonomi bilimi açıklasın.

Biz kendi konumuza dönelim;

Hatta konuyu kişiselleştirelim;

Ülkemizdeki tüm gıda fuarlarında yerini alan Tarhana Baba'ya anlatayım.

Tarhana Baba'nın (Mustafa YELDANLI'nın) anlatımına göre on altı yaşımda ağabeyi ile birlikte Uşak'ın en seçkin tuhafiye dükkanında ticarete başlamış. Askerliğimden sonra ağabeyi işlerini ayırmayı önermiş. İşlerini ayırmışlar. Eski dükkan ve eski dükkanda eski eşyalar eski mallar Mustafa YELDANLI'ya kalmış. Satış sansı olamayan malların ederini yıllarca çalışmış, çalışmış, çalışmış ağabeyine ödemiş.

O yıllarda ülkemizde tüp gaz gündeme gelmiş. Eşimin ailesi o'na dükkanda ortak tüp gaz bayiliği almalarını önermiş. İş ilginç gelmiş. Olur demiş. Tüp gaz bayiliği için İzmir'e gidenler ellerinde sözleşme ile dönmüşler. Bir de bakmış ki ortaklar arasında kendisi yok.

Yeniden çalışmış, çalışmış, çok çalışmış. Çakmaklar gaz bile doldurmuş. Ahlak ve yasa dışı bir iş yapmamış. Bir dönem otel işletmeciliği de yapmış. O döneminde otel müşterilerine bardakta gazlı yabancı içitler yerine tarhana çorbası sunmaya başlamış. Sonra aklına büyük insan yüce önder Atatürk'ümüzün "Köylü milletin efendisidir," sözü gelmiş. Tarhananın içindeki girdilerin tümü köylümüzün ürünü diye düşünmüş. Yüzyıllardır içtiğimiz tarhana çorbası kadınlarımızın emeğinden doğan mutfak ürünü diye yorumlamış. Köylülerimizin ürünlerine yeni bir pazar kadınlarımızın mutfaktaki emeğinin bir değer olduğunu ortaya çıkarmak için küçük küçük tarhana üretip satmaya başlamış. Herkes "Tarhanayı alan mı olur," demişler. Onlar öyle düşünürken o tarhanayı bir sanayi ürünü olarak üretmeyi düşlemiş. Sonunda bunu başarmış. Şu anda tarhanayı "Tarhana Baba," markası ile tescilli ve bakanlıktan izinli olarak üretiyor. Zamanında ona gülenlerin arasında günümüzde tarhana üretmeye başlayanlar var. İnancı ve inadı ile tarhana üretimi konusunda Tarhana Bana'nın başarılı olduğu söyleniyor. O nedenle toplum ona "TARHANA BABA," isim vermiş. Bundan onur duyuyor. Çünkü zamanında benim tarhana üzerine tek özlemim yabancı ayaküstü hazır yiyeceklerin zincir mağazaları yerine "Tarhana Çorbası Evi," zincirlerinin açılması diye düşünüyor. Bence "Bir de Tarhana Çorbası Evleri zincir şeklinde yurdumuzda arkasından da dünnyaya yayılsa doğal, yerel ve sağlıklı köylümüzün temel ürünlerinin pazar şansı açılır. Kadınlarımızın mutfaktaki emeği gelire dönüşür." diye düşünüyor.

Toplu yemek yenilen resmi ve özel kurumlarda, orduda, yatılı okulllarda, devlet yurtlarında tarhana çorbası neden çoğunlukla yemeklerin arasında yerini almaz? Tarhana Çorbası ve ayranımızın suçu ne? Neden Devletimiz bunları öne çıkarmak için ortam hazırlamıyor. Uşak'ta Osmanlı ordusuna şayak yetiştiren fabrikaların günümüzde isimlerini bilenlerin bile olmadığından yazımın başında söz ettim. Şimdi Tarhana Baba'nın oğulları İsmail ve Serdar'la birlikte bu işi sürdürüyor. Ya onlardan sonra ne olacak?Bir kurumda devamlılık için ikikuşak yeter mi? Devlet te devamlılık vardır.

Marka yaratmak devlet politikası olmalı. Köklü ve gerekçeli siyasi ve ekonomik yapısı olmayan devletlerin tümü şimdi tarihin derinliklerinde. Onları günümüzde anımsayanlar da yok..

Unutmayalım. Acıkınca en gelişmiş bir makinenin parçaları yenmiyor . . .